Cankiri'da Haftanın Makalesi

haftanın makalesi

VATAN SAVUNMASI

                                                                                          Durali GÜL

                                                                                             Cezaevi Vaizi

 

Vatan; bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçasıdır. Dünyada huzur ve güven içerisinde yaşayabilmek, dinimizin gerektirdiği ibadetleri serbestçe yapabilmek için bir vatana mutlaka ihtiyaç vardır.  İnsanın bir yurdu vatan olarak benimsemesi için ise maddî ve mânevî unsurlar birlikte düşünülmelidir. Milletleri ayakta tutan ve toplumun birlik ve beraberliğini sağlayan ahlâkî değerlerden biri de hiç şüphesiz vatan sevgisidir. Vatan sevgisi fıtrîdir, yani insanın içinde yaratılıştan var olan bir duygudur.

Nitekim Allah Resûlü de doğup büyüdüğü Mekke'ye karşı ayrı bir sevgi beslemiş ve bu sevgisini Mekke'nin fethi sırasında şu şekilde dile getirmiştir: “(Ey Mekke!) Vallahi sen Allah'ın en hayırlı ve Allah'a en sevimli olan beldesisin. Senden çıkarılmış olmasaydım seni asla terk etmezdim.' ”

İnsanın vatanı, huzur bulduğu yerdir. Allah Resûlü ve Müslümanlar, doğdukları Mekke'den zorla çıkartılıp Medine'ye geldiklerinde, havası ağır gelmişti. Sevgili Peygamberimiz,“Allah'ım, Mekke'ye verdiğin bereketin iki katını Medine'ye ver.”  diyeyeni vatanları Yesrib için Rabbinden istekte bulunmuş, bunun yanında,“Allah'ım! Bizlere Mekke'yi sevdirdiğin gibi, ondan daha da fazla Medine'yi sevdir…”( Buhârî, Deavât, 43) diye dua ederekyurt edinilen beldenin sevilmesi gerektiğini bizlere öğretmiştir. İşte bu dualarla muhacirler karşılaştıkları sıkıntılara rağmen çok geçmeden buraya alışmışlar. Medine’yi yurt edinmişlerdir.Allah Resûlü,(s.a.s) Mekke gibi Medine'yi de çok sevmişti. Tebük Seferi'nden dönerken acele davranmış ve Medine'ye yaklaşınca, “İşte bu Tâbe'dir (iyilik ve güzellik şehridir). Bu da Uhud'dur, öyle bir dağdır ki o bizi sever biz de onu severiz.” diyerek Medine'ye olan sevgisini dile getirmişti.8

Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’ye yerleşip orayı yurt edindikten sonra, şehrin güvenliği, huzuru ve dış saldırılara karşı korunması için bir takım tedbirler almış, hukuki düzenlemeler yapmıştır.  Medine’de yaşayan Müslümanlar dışındaki müşrik Araplar, Yahudiler ve diğer topluluklar arasında düzenlenen “Medine Sözleşmesi” ile şehrin dışarıdan gelecek saldırılara karşı hep birlikte müdafaa edilmesi kararlaştırılmıştır. (İbnHişâm, I, 501-504; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 220-229)

             Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ve Müslümanlar Medine’ye saldıran sayıca kendilerinden kat kat fazla olan müşrik orduları ile yaptıkları Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında çok büyük fedakârlık göstererek Medine’yi müdafaa etmişlerdir. Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) vatan edindiği toprakları ve burada yaşayan insanların canlarını, mallarını, namus ve haysiyetlerini korumak, güven ve huzur içinde dinlerini yaşayabilmeleri için hukukî, siyasî ve askerî her türlü tedbiri almış, yeri geldiğinde Müslümanlarla birlikte gazvelere katılmış, hayatını tehlikeye atmıştır. Öyle ki Uhud harbinde düşmanın attığı oklarla yaralanmıştır.

İslam’ın yücelmesi ve vatan müdafaası için savaşırken ölen Müslümanlara “Şehid”, yaralananlara ise “Gazi” denilmektedir. Din, vatan ve mukaddesat uğrunda şehadet şerbetini içenler, Kur’an-ı Kerim’de şöyle övülmektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.” (Al-i İmran, 3/169)Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de gazilik unvanını almış kimselere şu müjdeyi vermektedir: “Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet gününde yarasından kan akarak Allah’ın huzuruna gelir. Renk, kan rengi, koku ise misk kokusudur.” (Buhari, Cihad, 10) Hz. Peygamber (s.a.s.) vatanı korumak için hudutlarda nöbet tutmayı en kutsal görevlerden saymıştır. (Buharî, Cihad, 72)

Görüldüğü gibi bir milletin var olması, varlığını devam ettirebilmesi ancak vatanına sahip çıkmasıyla mümkündür. Bir vatana sahip olmak ve onu korumak kolay değildir, büyük fedakârlıklar gerektirir.  Şair bu gerçeği şöyle dile getiriyor:“Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır/Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”ŞanlıEcdadımız bu cennet misali vatana sahip olmak ve onu koruyup bizlere miras bırakabilmek için tarih boyunca türlü türlü fedakârlıklara katlanmışlar, İstiklal şairimiz Akif’in:“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda/Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda”dediği gibi bu güzel vatanımızın her karış toprağını şehit kanlarıyla sulamışlardır.

İşte bu cennet vatanın her karış toprağı, canını ve kanını ve de bütün varını mukaddes değerlerine hediye eden, vatanın bekası için hayatının baharından geçen taze fidanların kanları ile yoğrulmuştur. Ay yıldızlı al bayrak kız kardeşlerin gelinliği, şehidlerin son örtüsü olmuştur.

            Şehid evladı olarak bize emanet bırakılan vatanımıza karşı sorumluyuz. Bu emanete sahip çıkmak, cennet vatanı sevip kıymetini bilmekle, dinimize, mukaddesatımıza gönülden bağlanıp Müslümanca yaşamakla, bu vatanda hangi görevde isek, bu görevi hakkıyla ifa etmekle, ailemiz, toplumumuz ve bütün Müslümanlar için çalışıp didinip ter dökmekle, zararı dokunan değil faydası dokunan, ardından hayır dualar okunan bireyler olmakla gerçekleşir. Vatanı savunmak; Birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde, fitne ve fesattan, ayrılık ve gayrılıktan uzak bir şekilde yaşamakla mümkündür.

 Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

 ‘Sen-ben’ desin efrad, aradan vahdeti kaldır,

Milletler için işte kıyamet o zamandır.

Rabbi, kıblesi, dini, peygamberi bir olan, mukaddesatı bir olan Müslümanlar, her devirde İslam kardeşliği bilinci ve hassasiyeti içinde yaşarlarsa, kâfirlerin saldırıları hep boşa çıkacaktır. Allah yardımını mü’minlerden esirgemeyecektir. Bu cennet vatanı koruyabilecek şuurda müslüman nesiller yetiştirmekle mesulüz. Gençliğimizi bir olan Allah’a ibadetin neşesi içinde mukaddesat şuuru ile yetiştirerek, içkiden, kumardan, zararlı alışkanlıklardan, zararlı fikirlerden, boş ve zararlı işlerden uzak tutmakla mesulüz.

Millet olarak varlığımızı korumanın, maddî ve manevî her alanda gelişip yükselmemizin yegâne şartının, millî birlik ve beraberlik olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bizi birbirimize düşürmek, vatanımızı bölüp parçalamak isteyen şer güçlerin oyununa asla gelmemeliyiz. Ecdadımızın bizlere emaneti olan ettiği bu vatanı, en iyi şekilde korumalı ve bizden sonraki nesillere miras olarak bırakmalıyız.

Bu vesile ile bu cennet vatanımız uğrunda canını vermiş aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimiziminnet ve şükranla yâd ediyor, Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.