Cankiri'da Haftanın Makalesi (islamda Kadın Hakları)

haftanın makalesi (islamda kadın hakları)

İSLAM’DA KADIN HAKLARI

Murat ÇELEBİ

Vaiz

 

Allah-ü Teâlâ’nın kelamına muhatap olan insanoğlu, bu dünya hayatında erkek ya da kadın olarak yaratılmış, ancak hangi gruptan yaratılacağı kendi tercihine bırakılmamış, üstünlüğün ise kadın olarak ya da erkek olarak yaratılmakta değil, takvada olduğu vurgulanmış böylece ister kadın olsun ister erkek olsun kul olmaktaki ölçü esas alınmıştır.

İslam dini, cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömen zihniyeti değiştirmiş, diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna da hangi suçtan ötürü gömüldüğünün sorulacağını ifade ederek, bunun ne kadar büyük bir günah olduğunu belirtmiştir. (Tekvir, 81/8-9).

Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberlerin tebliğ ettiği din olan İslam, kadının annelik vasfının önemine dikkat çekmiş, kişinin anne ve babasına iyi davranmasını emretmiş, annenin hakkını babanın hakkından üstün tutmuştur. Abdullah b. Mesut’tan gelen şu hadis, anne ve babaya yapılan iyiliğin ne kadar önemli olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bir defasında Rahmet Elçisine, Allah’a en sevimli gelen ibadetin hangisi olduğunu sordum, Rahmet Elçisi “vaktinde kılınan namaz.” diye cevapladı, ben “sonra hangisidir?” diye Allah’a en sevimli gelen ikinci sıradaki ameli sordum, Rahmet Elçisi “anne ve babana iyilik etmektir.” diye yanıt verdi, ben “sonra hangisidir? diye üçüncü sıradaki ameli sorduğunda Rahmet Elçisi “Allah yolunda cihat etmektir.” dedi. Allah Resulü bu hadisinde anne-babaya iyilik etmeyi cihat etmekten üstün tutmuştur.

Hz. Peygamber de mescidi devamlı süpüren siyahi bir kadını göremeyince, göremediği bu kadının halini sahabeden sormuş, vefat ettiğini öğrenince çok üzülmüş ve bana haber vermeli değil miydiniz? diyerek kabrinin yerini öğrenmiş, kabrinin başına giderek cenaze namazını kılmıştır.

Cahiliye döneminde cariyeler fuhşa zorlanır, kadınlık onur ve haysiyetleri ayaklar altına alınırdı. İslam dini, sosyal statüsü ne olursa olsun kadının fuhşa zorlanmasını yasaklayarak bu uygulamaya son vermiş, kadının ayaklar altına alınan haysiyetini ona iade etmiştir.

Kadın İslam’dan önce değersiz bir meta gibi görüldüğünden yapılan nikâhta onun görüşü alınmaz, mehir hakkı da olmazdı. Bazen mehirsiz olarak evlendirilirler, çoğu zaman ise mehirleri velileri tarafından alınırdı. İslam dini mehrin kadının hakkı olduğunu belirterek, bizzat evlenecek olan kadına verilmesini emretmiş, kadının onuruna yakışmayan her türlü nikâhı da haram kılmıştır.

Kadına mirastan pay veren de yine İslam dini olmuş, daha önce hiçbir değeri olmayan kadın, İslam Dininin gelişiyle gerçek kimliğine ve değerine kavuşmuş, toplumun önemli bir ferdi haline gelmiştir.

Netice itibariyle Hak din İslam, gerek erkek olsun gerekse de kadın olsun, üstünlüğün sadece ve sadece takvada olduğunu ifade etmiş, mümin olarak salih amel işleyenlerin cennete gireceklerini müjdelemiş ve kimseye zerre kadar haksızlığa uğratılmayacağını belirtmiştir. “Mü'min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa, 4/124)