Cankiri'da Ramazan Ve Doğruluk (makale)
ramazan ve doğruluk (makale)
Doğruluk, insan düşüncesinin gerçekle uyuşması ve sözlerin olaylara uygun olmasıdır. Bunun yanında ‘‘Sıdk’’ terimi ile ifade edilen doğruluk; niyette dürüstlük, söz ve davranışların doğru ve gerçeğe uygun olması anlamındaki bir ahlâk terimdir (el-İsfehani, el-Müfredat, Kahire, 1961, s.277) Dolayısı ile doğru konuşmanın yanında bir de doğru karakterli olmak vardır. Buna göre doğruluk, Mevlânâ’nın; “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözünde ifadesini bulduğu şekliyle insanın içi ile dışının bir olması hâlidir. Ramazan ise Kur’an’ın inmeye başladığı bir zaman dilimi olan Kadir Gecesini içerisinde barındırması ve Müslümanların dinamik bir ibadet anlayışı ile geçirdiği bir ay olması itibarı ile değerli bir aydır. Hadisi Şeriflere bakıldığında 1400 küsur yıldır uygulamalara bakıldığında da bu durum görülecektir. Dolayısı ile Ramazan insanın rabbi ile olan bağını, Müslüman kardeşleri ile olan iletişimini kuvvetlendirici bir özelliğe sahiptir.
Yaratıkların en şereflisi olarak yaratılan sonra da Allah’ın yeryüzündeki halifesi olma gibi bir değer ile yüceltilen İnsanoğlu yaratılıştan gelen saf ve duru özelliklerini korumakla mükelleftir. Öncelikle doğru bir tanrı inancı yanında doğru bir yaşam tarzı benimsemelidir. İnsan her şeyi bilemez, her şeye güç yetiremez. Geleceği bilemez, düşünceleri veya kalplerde olanları anlayamaz. Bu nedenle de insan doğruluğa muhtaç bir varlıktır. Çünkü insan rabbinin yarattığı en mükemmel varlık olması yanında noksanlıkları ve acizlikleri olan da bir varlıktır. Şeytan ve nefsi ise hep bu noksanlıklarını kullanmak isteyecektir. Ona yalan haberler gelecektir ama o bunların doğruluğunu hep araştırmakla mükelleftir ve doğrunun peşinde koşmalıdır Zaten insan onuruna yakışan da yalan değil doğruluktur. Çünkü doğruluk hayatın bütün alanlarında aranan ve uygulanması gereken yüksek değerlerden biridir. Din ve dünya işlerinin tamamında doğru olmak ise ancak insanın hayatını kolaylaştıran ve onu kötülüklerden arındırarak her şeyin gerçeğini açıklayan İslâm'a bağlı kalmakla mümkün olacaktır. Nitekim Peygamberimizin; ‘‘Müslüman; elinden ve dilinden insanlara zarar gelmeyendir.’’ (İbn Hanbel, VI, 22) hadisi, bireysel ve toplumsal ahlaki ilkelerin özünün doğruluk olduğunu haber vermektedir. İslam, dürüst davranmanın ve doğruyu konuşmanın Müslüman’ın hayatına adeta bir yoldaş olması gerektiğini bildirdiğine göre Müslüman’ın olduğu her yerde doğruluğun egemen olması gerekir. Çünkü niyeti ve inancı bozuk insanın sözleri ve işleri de bozuk olur. Bu sebeple insan önce doğru bir inanca sahip olmalı, sonra bu inancını söz ve davranışlarına yansıtmalıdır. Bu nedenle birey ve toplumun başarı ve mutluluğu ancak doğru ve güvenilir olmasına bağlıdır. Çünkü insanlar, saf fıtrata göre yani doğal olarak doğru ve dürüstlüğü ister. Birbirlerine güvenmeyen insanlar toplulukları ise yardımlaşmaz, borç para vermez ve iyilik yapmaz hale gelirler. Bu durum ise insanın ve toplumun fesadına yol açarak ahlaki çöküntülerin oluşmasına neden olur. Öyle bir doğruluk olmalı ki Peygamberimiz s.a.v’in beni yaşlandırdı dediği surelerden olan Hud suresindeki; ‘‘Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyrulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir.’’ (Hud,112) ayetinde belirtilen bir doğruluk olmalıdır. Buna göre Yüce Allah; söz, eylem ve davranışlarda doğru olmayı, iyilerle ve doğrularla oturup kalkmamızı isterken yalandan ve sahtekârlıktan da uzak durarak kötü ve yalancı insanlar ile birlikte bulunmamayı öğütler. Doğruluk için yapılan mücadele de elbette ki zorluklar olacaktır. Hatta doğruyu savunmak kimi zaman insanı yalnızlaştırabilir ve birçok sıkıntı çekmesine sebep olabilir ama günün sonunda kazanan hep o olur. Çünkü ne kadar kötülük de görse de doğruluk ve iyilik galip gelecektir. Nitekim Ziya Paşa;
İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh.
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah dizelerinde bu gerçeği yansıtmıştır.
Ramazan ayı, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de değerine dikkat çekilen müstesna bir zaman dilimidir. Gelişini özlemle beklediğimiz on bir ayın sultanı bizlere sorumluluklarımızı hatırlatarak geçmişi, geleceği, düşünce ve davranışları muhasebe edebileceğimiz bir zaman dilimidir. İçerisinde bir ömre bedel Kadir Gecesi’ni barındıran ve insanlığın en eski ibadeti olan oruç ile değeri katlanan muhterem bir aydır. Tüm bu yönleri ile ramazan ayı müminlere istikamet belirleyen, hayır, iyilik ve infak yolundaki gayretleri kamçılayan bir eğitimdir. Ramazan ile doğruluk arasındaki ilişkiye bakılırsa da Müslüman yoğun bir o kadar coşkulu bir ibadet programı içerisinde bulunur. Bu ibadetlerin yanında hayatından hiç eksiltmemesi gereken bir değer olan doğruluk Müslüman’ın ibadetlerdeki samimiyetini ve ihlâsını artırıcı bir etki yapmaktadır. Ramazan ile birlikte doğruluk üzerine bina edilen bir ibadet hayatı Müslüman’ı sarmalar. Her ibadetin özünde olması gereken samimiyet ve ihlâs, doğruluk ilkesinin kardeşidir. Tutulan oruçlar, verilen zekât, fitre, fidye ve sadakalar, kılınan teravihler yine bu aya mahsus itikâflar hep doğruluk prensibi ile yan yana yürür. Asıl önemli olan ise Mümin bu ayda rabbini daha çok anmış olacaktır ki en önemli olanın da bu olduğunu yüce rabbimiz şu şekilde haber vermektedir: ‘‘Allah’ı anmak her şeyden önemlidir.’’ (Ankebut, 45) Ayrıca Allah’ın zikri ile meşgul olan Müslüman’ın kalbi yalan, hıyanet, kötülük, gıybet gibi birçok kötü huylardan arınarak sadece rabbine açık olacaktır. Nitekim rabbimiz isminin anılmasının kalpleri huzura kavuşturacağını şu şekilde haber vermektedir: ‘‘Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.’’ (Rad, 28)
Ramazanda ki ibadetlere bakıldığında hem ferde hem de topluma müstakim olma vasfını kazandıracak bir eğitim araçları olduğunu görüyoruz. Doğru sözlü ve doğru özlü olmamak kişiye zarar verdiği gibi ibadetlerine de zarar vermektedir. Mesela oruç ile yalan asla bir araya gelmemelidir. Nitekim sevgili peygamberimiz s.a.v. bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allahın ihtiyacı yoktur’’ (Buhârî, Savm, 8) Bununla yalan, dedikodu, gıybet vb. davranışlarla ibadetin zedelenmemesi kastedilmiştir. Dolayısıyla doğruluk, kâmil imanın, güzel ahlakın ve temiz bir vicdanın hayata yansıyan yüzüdür. Aynı şekilde ihanetin, ifsadın, yalanın, her türlü kötülüğün de devasıdır. Aynı zamanda Ramazanda Teravih ile saf saf rabbinin huzurunda doğruluğu gönlüne kazımış müminler rabbimizin: ‘‘Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.’’ (Tevbe, 9/119) ilahi çağrısını adeta işittik ve itaat ettik düsturu ile perçinlemektedir. Ayrıca namaz doğruluğun sembolüdür. Ramazanda Mümin asil duruşu ile yalan sözden arınarak rabbinin birliğini anlatan tevhid ilkesini vahdete dönüştüren namaz ile daha çok buluşur. Çünkü sözlerine yalan ve eğriliği karıştırmayan ve Allahtan gayrısına eğilmeyen başlar sadece rabbin huzurunda eğilir. Ayrıca namaz ile mümin yalan gibi birçok günahtan da aynı zamanda korunmuş olur ki rabbimiz: ‘‘Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder’’ (Ankebut, 45) buyurarak namazın insanın hayatını değiştirmede, dönüştürmede ve kötülüklerden alıkoymasındaki önemine vurgu yapmıştır.
Ramazan sözlerin en doğrusu Kur’an’ın insanlık ile buluştuğu muhterem bir aydır. İnsanlığa gerçeğin sadece İslam olduğunu ve sadece gerçeği söyleyen kitabın Kur’an-ı Kerim olduğunu ve onun da Ramazan ayında inzal olunmaya başladığını şu şekilde haber verir: ‘‘O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır.’’ (Bakara,185) Dolayısı ile onun düsturlarını kendine mihenk taşı eden bir Müslüman, yalan ile doğrunun farkını mukabeleler sayesinde çokça buluştuğu Kur’an ile öğrenecektir. Çünkü o Kur’an’ın kendisi doğrudur ve onun ilk tanıtımını yapan efendimiz s.a.v: ‘’Sözlerin en doğrusu Allahın Kitabıdır. Yolların en iyisi Muhammedin yoludur.’’ (İbn Hanbel, III, 310) buyurarak Kur’an ve sünnetin insanlık için tek gerçek ve doğru olduğunu haber vermektedir. Aynı zamanda kökünde doğruluğu ve doğru olmayı barındıran sadakaların en fazla verildiği bir aydır Ramazan. Sözlükte “(haber) gerçek olmak; doğruluk” gibi anlamlara gelen sıdk kökünden türeyen sadaka kelimesi Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü veya dinen zorunlu maddî yardımları, bu çerçevede verilen para ve eşyayı ifade eder. (TDV İ.A. 35. Cilt, 383) İçerisinde fitre, zekât ve bağışları toplayan bu kavram aslında özün, sözün ve davranışın senkronize bir şekilde dışarıya yansımasını anlatmaktadır. Ramazan da verilmesi alışkanlık haline gelen, dinen zengin sayılan bir Müslüman’a farz bir ibadet olan, onun malını temizleyen ve “artma, arıtma; övgü ve bereket” gibi anlamlara gelen Zekât, Sadece Ramazanda verilmesi vacip olan can sadakası olan fitreler doğruluğun davranışa dökülmüş halleridir. (TDV İ.A. 44. Cilt, 197-207)
Sonuç olarak bugün en fazla ihtiyacımız olan konunun doğruluk olduğunu ve yalanların birey ve toplumların fesadına yol açtığını müşahede etmekteyiz. Çünkü doğruluk, gerçeği aramak olduğu için; bizleri ilmi, ekonomik, toplumsal ve dini sorunlarda yönlendirecek ve geleceğe ışık tutacak olan da bir nitelik taşır. Bundan dolayı evimizde, sokağımızda, iş yerimizde ve nerede bulunuyorsak öncelikli olarak doğruluğa ihtiyaç duyarız O halde Müslüman, Bilgiye ulaşma yollarının arttığı ve doğrunun olduğu kadar yalan haberin de hızlıca yayılacağı bir çağda yaşadığının farkına vararak; mesajında, paylaştığında ve konuştuğunda doğruyu önceleyen biri olmalıdır. Bu yüzden vahdet ve rahmet ayı ramazan, başta sadakat ve doğruluk olmak üzere yıpranan tüm değerleri onarmak için büyük bir imkân ve fırsat sunmaktadır. Bu fırsatı değerlendirelim hem Ramazan ayında hem tüm hayatımızda;
Yolumuz Doğruluk, niyetimiz iyilik olsun.
Yolumuz Doğruluk, paylaştığımız gerçek olsun.
Yolumuz Doğruluk, ahlakımız güzel olsun.
Yolumuz Doğruluk, özümüz sözümüz bir olsun.
Muhammed ÖZDEMİR
Çerkeş İlçe Vaizi