Hatay'da Aliya Izzetbegoviç'in Düşüncesinde Islam Ve Insan Paneli

aliya izzetbegoviç'in düşüncesinde islam ve insan paneli

İl Müftülüğümüz ve Mustafa Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi iş birliği ile “Aliya İzzetbegoviç’in Düşüncesinde İslam ve İnsan” konulu panel düzenlendi. İl Müftülüğümüz Konferans Salonunda düzenlenen panele; İl Müftümüz Hamdi Kavillioğlu, İl Müftü Yardımcılarımız, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kirman, Şube Müdürlerimiz, din görevlilerimiz ve vatandaşlarımız katıldı.

Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programın açış konuşmasını yapan İl Müftümüz Hamdi Kavillioğlu: “Aliya İzzetbegoviç’in Düşüncesinde İslam ve İnsan” konulu panelimizin hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını yüce rabbimden niyaz ediyorum. Misafir hocalarımız bizlere Aliya’nın düşüncelerini ve Aliya’yı bizlere anlatacaklar. Ben, merhum Aliya İzzetbegoviç’in iki sözünü aktararak konuşmamı sonlandırmak istiyorum. Aliya diyor ki: “Kendinden olanı sev ama ötekine saygı göster. İmanınıza, bayrağınıza, devletinize sımsıkı sarılın.” Bu sözler O güzel insanın tavsiyeleri. O’nun yakın arkadaşları şu an yanımızda, şimdi onları dinleyeceğiz. Ben kendilerine teşekkür ediyorum. Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörümüze, İlahiyat Fakültesi Dekanımıza ve programın hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Programın hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum.” dedi.

Programa konuşmacı olarak katılan Dr. Süleyman Gündüz de konuşmasında; “1979 yılından günümüze kadar pek çok savaşa tanıklık ettim. Yaser Arafat’tan Fidel Castro’ya kadar, Aliya İzzetbegoviç’ten Turgut Özal’a kadar birçok lider tanıdım. Şüphesiz benim hayatımda Aliya kadar belirleyici ve etkileyici birisi olmadı. Son iki yüz yıldır yani 19. Asırdan itibaren evrensel paradigmalar, yeni dünya sistemi oluşurken Müslümanların hiçbir teklifi olmadı. Son iki yüz yıldır küresel olarak baktığımızda, İslam dünyası dediğimizde aklımıza huzurun ve refahın olduğu bir dünya gelmez. Aklımıza daha çok kaosun, gerilimin ve çatışmanın olduğu bir dünya gelir. Ama son iki yüz yılda ortaya çıkmış olan batı dünyasındaki ulus devletler ve bunu yönlendirmiş olan modernite düşüncesi, batı dünyası dışındaki insanları iki kategoriye ayırır. Birincisi; bir zamanlar medeniyet oluşturmuş ama şimdi barbarlaşmış toplumlar. Müslümanlar ve Budistler gibi… İkincisi; hiçbir zaman insanlık için bir anlam ifade etmeyen ve onların bir kimlik ve anlam kişilikleri olmayan Latin Amerika, Afrika ve Avustralya yerlileri…

İkinci gruba batının getirebileceği mesaj var. En zoru bir zamanlar medeniyet oluşturmuş ama tarih sahnesinden çekilmiş olan insanlara moderniteyi götürmek, oluşturdukları paradigmaları taşımak zorlu bir süreç. Bu zorlu süreç çok can kıyıcı şeylere sebebiyet verdi.

1800’lü yıllardan sonra İslam dünyası fetret devri yaşamaya başladı. İslam dünyası fetret devrinden çıkarak tarihin merkezinde yaşayacaklarsa onun ilkelerini ortaya çıkarmış olan insan Aliya İzzetbegoviç’tir. Sezai Karakoç; ‘Her mütefekkririn sözü ve yazdıkları bir iddiadır. Ateşin çemberinden geçerek sınanır ve aynı değerlerini koruyor ve toplumlar tarafından bir karşılık buluyorsa iddia olmaktan çıkmış ve artık o bir ilkeler zinciridir.’ diyor. Aliya mütefekkir olarak başladı ve devlet başkanlığında onun düşünceleri ateşle sınandı. Aliya bize bu savaşta bir çok örnek gösterdi. Çünkü o hem iyi bir hukuk adamı hem iyi bir mütefekkir, hem iyi bir Müslüman hem de sade bir insandır. Aliya’nın düşüncelerine birkaç örnek vereceğim.

Aliya’nın literatüründe insan merkezde yer alır. İnsan yoksa hiçbir şey yok. İnsan vazgeçilmezdir. Geri kalan her şey onun yaratılış amacını oluşturmak için vardır. Ama insan vaz geçilmezdir. İnsanda da vazgeçilmez olan özgür iradedir. O, bir insanın iradesinin özgür olmasını öneriyor. O’na göre insan iradesi özgür olmalı, insan ahlaklı olmalıdır. O’nun: ‘Ahlaksız bir Müslümandan çok ahlaklı bir Hritiyan’a saygı duyuyor olabilirim. Aynı dine mensup olduğum için bir insanın hatasını üstlenemem. Rabbim eğer hata ediyorsam beni bağışla.’ sözü bize düşüncelerini açıklıyor. O’nun literatüründe Müslüman, asla yalan söylemeyendir. O’nun literatüründe Müslüman, yetimi seven, kimsesizi koruyandır. O’nun literatüründe Müslüman, bütün zenginliklerini fakir fukara ile paylaşandır.

O’na göre bir kişinin özgürlüğü devletin çıkarlarına kurban edilemez. İslam, kişinin özgürlüğünü de devletin oluşturduğu toplumsal yapının dengesini de kuran sistemdir. Aliya’ya göre Musevilik, sadece bu dünyayı önemseyen ve bu dünyayı cennetleştiren seküler yani materyalist bir anlayışa sahiptir. Hristiyanlık ise pasif ve edilgen ve sadece tanrının krallığının öteki dünyada kurulacağına işaret eder. İslam hem bu dünyayı hem de öteki dünyayı önceler. İslam, Hristiyanlıkla Musevilik arasında üçüncü bir yoldur. Öteki dünyamız bu dünyada inşa olur. Eğer dünyamız cehennemse öteki dünyada karşılaşacağımız cennet değildir. Bundan dolayıdır ki, Müslümanlar bu dünyayı yaşanabilir bir yer haline getirmek üzere bütün insanlığa örnek teşkil edebilecek bir karaktere sahip olmalıdır.” dedi.

Prof. Dr. Cemalettin Latiç ise konuşmasında; Aliya İzzetbegoviç’in Genç Müslümanlar Teşkilatını kurduğunda sadece 15 kişilik bir topluluk olduğunu, o dönemde insanların İslam’ı konuşamadığını ve yaşayamadığını, camilerin kapalı olduğunu, koministlerin sosyalizmi yaymak için çalıştığını, Osmanlı camilerinin onarılmasını ve açılmasını hayal bile edemediklerini, o camileri daha sonra Genç Müslümanlar teşkilatının onardığını ifade etti. O süreçte Aliya İzzetbegoviç’in kendilerine Sosyalizmin tutmayacağını, İslam’ın yeniden güçlenerek bütün balkanlarda yeniden güçleneceğini hatta bütün Avrupa’da İslam’ın sedasının yükseleceğini söylediğini belirtti. Aliya İzzetbogaviç ile anılarını aktararak konuşmasını sonlandırdı.