Kadına Yönelik Şiddet: Allah’ın Emanetine İhanet
İnsanlığın varlık sebebidir kadın. Yüce Kitabımızda kadın; bütün insanlığın anası Havva’dır. Cesaret ve asaletiyle Asiye’dir. İffet ve temizliğiyle Meryem’dir. Sadakat ve teslimiyeti ile Hacer’dir. Hayatın zorlukları karşısında eşine verdiği destekle Hatice’dir. Peygamber hikmetini kendisinde tevarüs ettiğimiz Aişe’dir. Nesli Pâki Muhammedi’nin annesi Fatıma’dır. Cefakar anneler, vefakar kız kardeşler, kader ortağı çilekeş eşler olarak kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır.
Ama maalesef bugün dünyanın pek çok yerinde kadınlar; akıl almaz, vicdanlara sığdırılamaz baskı, şiddet ve zorluklara maruz kalmaktadır.
“Kadına yönelik şiddet…” Ne kadar da acı bir ifade değil mi? Çünkü biz, Yüce Kitabımızın ifadesiyle “birbirimizle huzur bulalım”(Rum,30/17),”eşlerimiz elbisemiz olsun” (Bakara, 2/187), “ birbirimizi iyiliğe yöneltelim, kötülükten uzak tutalım.”(Tevbe, 9/71) diye aile kuruyoruz. Birlikte mutluluğu, güveni, ülfeti ve muhabbeti tadalım diye… Temeli sevgi ve saygı ile atılan böyle bir çatı altında şiddet nasıl yer bulabilir?
Kadına yönelik şiddetin yaygın olduğu bir topluma İslam mesajını getiren Allah Rasulü (s.a.s.) kadına şiddeti kesin bir dille yasaklıyor ve “Allah’ın hanım kullarına vurmayın! Hanımlarını döven adamların sizin hayırlılarınız olduğunu sanmayın! (Ebû Davud, “Nikah, 41-42) buyuruyordu. Merhametiyle de ümmetine örnek olan Peygamber Efendimiz, merhametsizliği asla affetmemiş, aile içinde kadının şiddet görmesine kesinlikle göz yummamıştı. Hanımını döverek kolunu kıran sahabe Sabit b. Kays’a müsamaha göstermemiş, Sabit’in hanımı Cemile, benzeri sebeplerden öteden beri şikayetçi olduğu evliliğini artık devam ettirmek istemediğini söyleyince, Peygamberimiz Sabit’i çağırtıp eşini boşamasını istemiştir.(Nesai, “Talak”, 53.)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kadına yönelik şiddete karşı, fiili tepkisini ortaya koymuş “aile içinde olur böyle şeyler” veya “kol kırılır yen içinde kalır “ dememiş, bu tavrıyla da bize örnek olmuştur. İşte bu Hz. Peygamber’in sünneti, yani bu konuda bize nasıl davranmamız gerektiğini gösteren örnekliğidir. Çünkü O, evlilik hayatında eşleriyle ufak tefek dargınlıklar yaşasa bile, onlara asla el kaldırmamış, hatta kırıcı ve incitici söz dahi söylememiştir.
İşte bu sebeple hiçbir Müslüman erkek, eşine baskı ve şiddet uygulamayı savunamaz ve bunu normal göremez. Çünkü, Kur’an ayetlerini insanlara tebliğ eden Allah Rasulü (s.a.s.) onların nasıl anlaşılıp uygulanacağını da bize öğretmiştir. Namazı nasıl onun öğrettiği gibi kılıyorsak, eşimize de O’nun eşlerine davrandığı gibi davranmak durumundayız. “Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı iyi davrananlarınızdır.” (Tirmizi, Rada’, 11)buyuran ve “gece birlikte olduğunuz kadınları nasıl döversiniz? (İbn Mâce, “Nikah”, 51) diyerek hayretini ifade eden bir Peygamberin tutum ve davranışı bizim için yegane örnek olmalıdır. “Aralarında var ettiği sevgi ve merhameti kendi varlığın delillerinden” sayan (Rum, 30/21)”… Onlarla (kadınlarla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız , sizin hoşlanmadığınız şeylerde Allah bir çok hayır var etmiş olabilir.” (Nisa, 4/19) buyurarak erkeği eşine sahip çıkması konusunda uyaran Yüce Yaratıcının eşler arasında şiddeti murad ettiğini düşünmek de makul değildir.
Peki ya görünmüyorsa şiddet? İnsanın insan olma vasfına vuruluyorsa görünmeyen sopalar, onurunu zedeliyorsa mesela? Eşi tarafından hakaret gören, azarlanan , küçümsenen, emekleri takdir edilmeyen, aksine sürekli eleştirilen bir kadın şiddet görmüyor diyebilir miyiz? Ailesiyle, akrabalarıyla görüşmesine izin verilmeyen, zorla çalıştırılan. kazancına el konulan, istismara uğrayan bir kadın şiddet görmüyor mudur? O halde kadına yönelik şiddet sadece görünür boyutuyla değil ekonomik, psikolojik, cinsel ve sosyal boyutuyla da ciddi bir problemdir. Hangi şekilde olursa olsun şiddet gören bir kadın, yalnızlık, çaresizlik, yetersizlik hisseder. Özgüveni zedelenir, öfke ve utanç duyar. Sağlığı bozulur, yaşama sevincini yitirir. Hatta şiddet çocuklarıyla ilişkisine de yansır. Bütün bunlar bir insanın aile çatısı altında en çok güvendiği kimselerden zarar görmesi anlamına gelir. Unutmayalım ki, Allah’ın merhametine mazhar olmanın en etkili yollarından biri, insanlara merhamet etmektir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bu gerçeği şöyle dile getirir: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez”. (Buhari, “Tevhid” 2) Hele de bu insanlar eşimiz ve çocuklarımız ise…
Eşimize “hayat arkadaşım” deriz ya, hayat arkadaşının rakibi değil, sırdaşı olmalı, örtüsü olmalı insan. Arkadaşlık ilişkisi güç ilişkisine dönüşmemeli, güvensizlik, yalnızlık, yabancılaşma olmamalı bu ilişki de. Ve fiziksel olarak erkekten güçsüz yaratılmış olan kadın, erkeğin gücünü ispatlama imkanı olarak görülmemeli. Nikahla erkeğin “mülkiyetine girmiş” bir insan değil, “ona emanet edilmiş “ bir can olduğu bilinmeli. Hayat arkadaşına karşı hoyratlaşan ve şiddetten kaçınmayanlara uyarı olarak Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) şu sözü yetmez mi: “Kadınlar hususunda Allah’tan sakının. (Ona hesap vereceğinizi unutmayın) Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adıyla (nikah kıyarak) kendinize helal kıldınız.” (Müslim, “Hac”, 147)
Yeliz LİV
İl Vaizi