İnsanları ve cinleri kendisine ibadet etmek için yarattığını belirten Rabbimiz, ölümü ve hayatı da kimin bu sözü yerine getirdiğini belli etmek üzere var ettiğini açıklamıştır. Yalnızca kendisine ibadet edilmesini isteyen Yüce Allah, İbrahim as’ın diliyle “Şüphesiz ki benim namazım, ibadetlerim, ölümüm ve hayatım alemlerin Rabbi Allah içindir” buyurarak insanlığa en yüce gaye olan “Allah’a kulluk ve ibadet etme” ilkesini öğretmiştir. İnsanı en güzel şekilde yarattığını belirten Rabbimiz, ibadet etmeyenlerin bu güzelliği kaybedip aşağıların en aşağısı – esfel-i safilin- konumuna düşeceğini belirtip; ibadet eden kullarının iyiler/kazançlılar grubuna dahil olacağını bunu gerçekleştiremeyenlerin ise cehenneme düşeceğini biz kullarına Peygamberler ve Kutsal Kitaplar aracılığıyla bildirmiştir.
İbadet edenlerin kazançları elbette ki en başta Yüce Rabbi hoşnud etmek ve O’nun razı edeceği kimselerden olmakla birlikte detayları Kur’an-ı Kerim’de Cennetten bahseden ayetlerde geçen sonsuz, bitmeyecek nimetlere kavuşup “ebedi mutlu bir hayat” olacaktır. Gerek Kur’an’da gerekse Hz. Muhammed sav’in hadislerinde zikredilen bu “ebedi mutlu bir hayat” idealinin yanında ibadetlerin dünyaya yansımalarının da olduğu gerçeğinden de üzerine basa basa bahsedilir. İslam’ın beş temel şartından biri olan ve Mümin bir kimsenin günlük ibadeti olan Namaz ibadeti için “Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir.” buyurularak namazın kötülük ve fenalıklardan insanı koruyan bir kalkan olduğunun; namaz kılan bir kimsenin namaz vesilesiyle kötülük ve fenalıklardan uzak duracağı anlatılarak ibadetin dünyadaki yansımasından bahsedilir. Özellikle Hz. Muhammed sav’in cemaatle namazı teşvik etmesi bununla da inananların birlikteliğini “sadece namaz için bir araya gelmek değil de müminlerin oluşturacağı birlik ve beraberlik” amaçlandığını belirtmek abartı sayılmamalıdır. Cemaatle namazın üzerinde çokça durulmasının temel gayesi birbiriyle ilgilenen bilinçli bir topluluk oluşturmaktan başka bir şey değildir.
İbadetin özü kabul edilen dua etmek de insanı rahatlatan, karamsarlıktan, sıkıntıdan, çaresizlikten kurtaran yönüyle dikkatimizi çekmektedir. Hz. Peygamber sav in her işte duayı tavsiye etmesi, bu tavsiyeye uyan Müminler için her işte bir iyi niyet, insanlığa fayda oluşmasına büyük bir katkıdır. Her işe dua ile başlayan insan, o işinde Rabbini düşünecek O’nun rızasını hesap ederek davranacaktır; böyle bir işten hiç zerre kadar kötülük ortaya çıkabilir mi? Yine İslam’ın temel ibadetlerinden olan Oruç ve Zekatın, insanların birbirlerinin haline düşünmesine böylece toplumsal ilişkilerin gelişmesine aracılık ettiğini söylemek bir abartı, bir iddia denebilir mi? Oruç ve Zekatla toplumda gönül köprüleri kurulur; empati yapılarak toplum içindeki eksiklikler giderilmeye çalışılır. Böyle davranmayanların gösteriş yaptığını belirten Rabbimiz, Maun suresinde bu kimseleri yani toplumsal görevleri yerine getirmeyenleri kınamaktadır.
Çağdaş düşünür Cemil Meriç’in şu anlamlı vecizesiyle yazımızı noktalayalım. “Namaz kılan bir toplumun psikolojiye, Zekat veren bir toplumun sosyolojiye ihtiyacı yoktur”