İnsan her ne kadar bağımsız bir varlık olarak gözükse de aslında kendi başına hayatını sürdürmesi neredeyse imkansızdır. Hatta bu konu felsefe alanında çok ça tartışılmış, her ne kadar insanın tek başına yaşam sürebileceği ispat edilmek için adına romanlar da yazılsa bu çok zor ve zahmetli bir ihtimal olarak karşımızda durmaktadır. İnsan ancak, insanlarla mutlu olabilir ve beraberce yaşarsa insan olduğunu anlayabilir. Bu, onun sosyal bir varlık olmasını ve toplumsal ilişkilerde diğer insanlarla dayanışma içinde bulunmasını zorunlu kılar. Bu dayanışma yaşamın her alanında olduğu gibi fikir ve tecrübe konusunda da bir dayanışmayı gerektirir. Yüce Yaratıcı da koymuş olduğu kurallarla insana hem bireysel hem de toplumsal bir takım ödevler yüklemiş, bu ödevlerin gereği yerine getirilirse ancak dünya ve ahret saadetinin olacağı insana bildirilmiştir. Bu temel ilkelerden biri de bilgi-tecrübe paylaşımı anlamına gelen istişare konusudur.
İstişare, bir kimseden fikir talebinde bulunmak anlamına gelir. (Firuzâbâdî, Mecduddin M. B. Yakub, el-Kâmûsu’l-Muhît, Dâru’l-İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut 1991. c. 2, s. 93.) Danışma, kurul, şura, kurultay, meclis gibi çeşitli şekillerde tezahür edebilen istişare, insan hayatında mümtaz bir konuma sahiptir. Nitekim Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s.) hayatında birçok örneğini gördüğümüz istişare, her konuda gerçekleştirilebileceğini bize göstermektedir. Aile meselesinden – savaş kararına, esirlerin durumundan – nerede konaklanılacağına kadar hatta Medine’de ilk dönemlerde namaz için nasıl toplanılması gerektiği konusu bile istişareye açılmış, buna göre alınan kararlar toplumsal hayatın uyumlu hâle gelmesinde önemli bir işleve sahip olmuştur. Genelde vahiy de bu istişareleri teyit eder halde gelmiştir, Kur’an tarihinde bunun pek çok örneği mevcuttur.
İnsanın ne kadar bilgi ve tecrübe sahibi olursa olsun illaki bulunduğu psikolojik durum ve sosyal statüsü bazen kendisini olumsuz etkileyebilecek etkende olabilir, bu da insanı sağlıklı karar vermede yanıltabilir. İşte insanı fevri ve sonrasında pişmanlık getirecek kararlar almaktan koruyacak olan altın formül istişaredir. Kur’an-ı Kerim’de zikredildiği ayetlere bakıldığında istişarenin, İslam ahlakının temel taşlarından biri olduğu anlaşılır. Şûrâ diye bir sure isminin bulunması ve istişarenin Müminlerin belirleyici bir vasfı olarak zikredilmesi; istişarenin önemine Yüce Kitabımız Kur’an’ın yaptığı vurgudur. Ve bu vurgunun Mekke dönemi ayetlerinde olması Müslüman şahsiyetin inşasında İstişare/Şuranın ne denli önemli olduğunun bir göstergesidir. Buradan hareketle bütün İslam toplumlarında istişarenin önemli izleri kendisini çok fazla araştırmaya gerek duymayacak şekilde kendisini gösterir. Halifelerin/ Sultanların karar alırken yalnız olmadıkları mutlaka bir istişare mekanizmasının devrede olduğunu konunun uzmanları çok rahatça ifade etmektedirler.
İnsan ancak görüşlerine değer verildiği yerde huzur bulabilir ve kendisini buraya ait olarak görebilir. Bunun aksi durumda maddeten belki zorunluluklar sebebiyle orada bulunsa bile asla kendisini o topluluğa ait olarak görmez hatta o topluluktan tiksinir ve belki de içten içe o topluluğa kin güder. Bu nedenle sosyologlar, bir toplulukta karar alınacakken mutlaka bunu tabana yaymak yani istişare içinde almanın o kararı benimseme ve uygulamadaki güce dikkat çekerler.
Her konuda insanlığa örnek olan ve rabbimiz tarafından da örnek gösterilen Hz. Muhammed sav, ashabını dinlemiş, onlara söz hakkı tanımış, gerektiği noktalarda onların isteği doğrultusunda kararlar almıştır. Hz. Peygamber, vahiyle desteklendiği hâlde, savaş stratejisinden tutun da savaş sonrası esirlerin durumunun ne olacağı ile ilgili karara, ailesine iftira edildiğinde nasıl davranması gerektiğine varıncaya kadar pek çok konuda ashabıyla istişare etmiştir. Bunu yapmasındaki en önemli sebep danışarak iş yapmanın, karar almadan evvel istişarenin ne kadar gerekli olduğunu Müslümanlara öğretmek olduğunu vurgulayan Hilal Koç Hancı, istişarenin Hz. Peygamber sav in temel öğretilerinden biri olduğunun altını çizmektedir. (Diyanet Aile dergisi, 2019 Kasım sayısı, Ailede İstişare başlıklı yazı)
Hz. Muhammed sav her türlü meseleyi yanındakilerle paylaşmış, onların görüşlerini alıp değerlendirmiş sürece onları da dahil etmiştir. Öyle ki bu süreçte hiç kimse kendisini toplumdan dışlanmış, görüşü ötelenmiş olarak hissetmemiş bilakis kendisine verilen değerin farkına vararak aidiyet duygusunu pekiştirmiştir. Hz. Peygamber sav Bedir savaşında Bedir kuyularının tutulması kararı, Hendek savaşındaki Hendek kazılma fikri ki o döneme kadar Arapların bilmediği bir savunma yöntemi olan hendek kazma fikrini veren Arap bile olmayan İran asıllı Selman el-Farisi’nin bu fikrini benimsemesi ve o esnadaki sahabenin de bu kabule katılması en stratejik zamanda en stratejik kararda dahi Hz. Peygamberin sav in istişare izi mutlaka görülmektedir.
İstişarenin sadece Hz. Peygamber sav ile ilgili olduğunu zannetmek de pek doğru sayılabilecek bir tutum değildir. Zira istişare örneklerinin Kur’an-ı Kerim’de zikredilmesi, istişarenin insanlığın ortak değerleri arasında yer aldığını göstermektedir. Kur’an’da istişare konusunda özellikle Hz. Süleyman, Belkıs ve Firavun gibi hükümdarlar yakın çevresi veya yönetici grubu ile yaptığı istişareye vurgu yapılması oldukça önem arz etmektedir. (A’râf, 7/109-112; Neml, 27/29-33; Neml, 27/38). Mekkelilerin Dar-un – Nedve, Türklerin kurultay, Roma ve Yunanlıların Parlamento adıyla istişare meclisleri düzenlemeleri de burada zikredeceğimiz önemli anektodlardır.